Havada ne güzel bu sabah, tam bir bayram havası var. Güneş en güzel yanını sergiliyor tüm insanlığa sanki. Bulutlar, hemde o kapkara bulutlar bir yerlere gizlenmişler.

Evet bu gün o müstesna günlerden olan kiminin Ramazan Bayramı kimininŞeker Bayramı dediği, kiminin tebrik ederken mübarek kıldığı, kiminin kutladığı kiminin de iyi olsun temennisinde bulunduğu gündür bugün. Bugün bayram ise olsun, mübarek olsun! kutlu olsun! iyi olsun! Ne kadar güzel ne dilek varsa bugün olsun olmaz mı?

Tamam! Tamam! Tamam!! Sen her nasıl inanıyorsan öyle olsun, nasıl olsa bizi bir kılmıyor mu, ha Ramazan ha Şeker, ha mübarek, ha kutlu, ne fark eder ki ? İlla senin, benim sözcüğüm mü hakim olacak dillere ki? Mübarekliğin altında nasıl ki kutlu bir inanç var ise, kutlamanın da altında mübarek inanç vardır, aynen iyi de olduğu gibi.

Bak virüs bile bize aynı şekilde ve aynı mesafede yaklaşıyor. Kutlu diyene de gidiyor/gitmiyor, mübarek diyene de. Ayrım yapmıyor bizim gibi.

Gözümüzün görmediği, aklımızın almadığı, bir virüs bizi kaç zamandır esir aldı. En sevdiğimiz hanelerimizi mapushane damına, koğuşlularına çevirmedi mi? Eşimiz hücre arkadaşı, çocuklarımız koğuş arkadaşı yapmadı mı bize bu bahar da? Komşumuz yan hapishanenin mahkumu olmadı mı? Kimi zaman kapımıza kadar gelen kargo görevlileri mahkumu ziyarete gelen uzak yakınları gibi, uzaktan uzağa durmadı mı? Ara sıra sokağa çıkmak mahkumların açığa çıkmasına benzemedi bu yaz arefesinde?

Her şeyin bir başka bir şeye benzediği bu bahar da, daha neler var neler virüse dair. Otursak sabaha kadar, akşama kadar yazar çizeriz de, hadi bugün bayram, mübarekleşelim yada kutlaşalım olmaz mı? Sahi ne yapıyordu ki biz bayram sabahları? Erkenden, hem de horoz bile ötmeden uyanıyorduk değil mi? Bak ya! Alışkanlık işte bu sabah yine uyandık da neye yarar ki, sokağa adım atamıyoruz. Sanmayın ki üçbinküsur liralık cezadan değil, mabetlerimiz kapalı! Allah’ın evi yüzümüze kapandı ne yazık ki!

Halbu ki ne yapmazdık ki bu müstesna günde? Yine erkenden kalkar, acaba yer kalmış mıdır diye koştura koştura camimize koşardık da, işte bu bayram gidemiyoruz. Hani yer kalmaz diye, seccademizi aldığımız gibi nefes nefese yer bulmaya çalıştığımız, ufacık yere kocaman kocaman gövdelerimizi sığdırdığımız gün var ya, işte o gün bu gün bayram! Ama biz gidemiyoruz ki? Camii dönüşü hocayı eleştirmeye başlamadan komşumuza sarıldığımız bir dayatmaya göre Şeker bayramı bugün. Bugün o komşu bizden, biz ondan kaçıyoruz, belki sarılırız diye. Abdestli bedenimizle el öpmek ve abdestli dudaklarla yanaklarınızdan öpülmesini beklediğimiz Ramazan Bayramı bugün. Ama öpecek eller, dudaklar uzakta, hemde çok uzakta bu bayram.

Sofrada birkaç dünya nimeti konulduğunda mutlu başlardı imsak vaktinde niyet. Niyetin bir amacı vardı her seher vakti gelen duada gizli. Yalvarma ve yakarış affolabilmekti, bir bayram sabahına doğru yürürken. Yakardığımız, kutlu sağdığımız o mübarek sabah, bayram işte bugün.

Kahvaltının tuhaf geldiği bir gün bugün. Öğle yemeğinin rahatsız ettiği bir gün işte. Tıka basa küçükken şeker yediğimiz bir gün bugün. Her evde, her hanede özel büyük küçük bir şeylerin yapıldığı, yapılmaya çalışıldığı gündür bugün. Mahallenin en fakirinin, en zengininden kaçmadığı bir gün bugün. Zenginden neden kaçsın ki, yardım alırken alan da veren de kimseyi görmedi ki. Hem zenginin borcu değil midir ki, mahallenin fakirine yardım etmek dediğimiz bir gün işte. Boy boy resimleri manşetleri süslemedi ki, yardım alırken neden evinden çıkmasın ki.

Bugün bayram işte, iyiliklerin iyi olduğu, kötülüklerin kötü olduğu bir bayram işte. Bugün bayram işte iyilik iyi, kötülük daha da kötü işte!

Şen olurdu diye biliriz mezarlıkları ya, aha bu bayram şen değil. Üzgünüm ziyareti görev yapmışız, canı gönülden gitmemiz gereken yere! Ebedi istirahatine çekilenler hüzünlü mü bilmiyoruz, artık toprak olan yada toprak olmaya yüz tutmuş bedenleri yokluğumuzu hisseder mi bilmiyoruz da, bugün bayram.

Biri sustursun şu sokakta ki çocukları dediğimiz bir günde işte, kalmışsa sustur o çocukları!

Beklemiyoruz ki diyor mahallenin hasret yüzlü ninesi bu bayram uzaktan gelecek oğlunu! Yalnızlığın belini büktüğü nur yüzlü ak sakallı dedemiz yine pencereye çıksa da, bu bayram gelmeyeceğinden emindi kızının ve damadının ve de kokusuna doyamadığı torununun.

Bayram işte, her yer ıssızlık kokuyor, her yer yalnızlık kokuyor, her yer sessiz sedasız işte. Hani bir bayram olsa kafa mı dinleyeceğim dediğin bayram, bu bayramdı sanırım. Al senin olsun doya doya dinlen olmaz mı!!!

Ah sevgili dostlar ah! Biz böyle bayramları bilmezdik de öğrenmek zorunda kaldık. Sarılmak bir yana tokalaşmak bile ne büyük bir şeymiş ki, bugün o büyüklüğü tanımlayamıyoruz, şey diyip duruyoruz. Tamam bunları bile geçtik de, bir merhaba, bir selamünaleyküm, bir günaydın, bir iyi akşamlar velhasıl hangisini seçersen seç, maskesiz dudaktan ne kadar güzel çıkıyormuş Rabbin kelamları.

Ben hepsini özledim. Tokalaşmayı, sarılmayı, dokunmayı özledim. Kalabalıklar içerisinde omuz ata ata, omuz yiye yiye Kapalıçarşı’da yürümeyi özledim. Hangi yöne baksam binleri görmeyi özledim de, sadece bayram da değil, bu aralar her vakitte. İnsana dair ne varsa, onu özledim vallahi!!

Diyorum ya aziz dostum;

İnsanın ilacı yine bir insandır, kendini betona mahkum etme! Yine göreceğiz biz başka baharlar, başka yazlar, başka mevsimlere aylara gizlenmiş bayramlar, Rabbim ömür verirse. Hep böyle değildi, hep de böyle olmayacak. Az biraz daha sabır.

Uzun lafın kısası Bayramınız mübarek/kutlu olsun.