Yabancı önce ülkelerine geldi özgürleştirmek için! Özgürleşmek için savaş başladı, kardeşleriyle. Kimi öldü, kimi öldürdü, kimisi de özgürleşmek için göç etti. Bu göç öyle bir göç değildi, her şeyini geride bıraktı. Malını, mülkünü, ailesini, dünyaya dair ne varsa hepsini bıraktı geride. Bu arada da bir kısmı bizimde önümüzden geçti, gitti. Bir adaya güç bela kendini attı. O adaya varırken, her noktada bir şeylerini bırakmak zorunda kaldı. Kimi zaman canından bir parçayı, kimi zamanda en kutsal bildiği namusunu. 
Her şeyin bittiğini sandığı bir gün, karşısına tanımadığı iki din adamı çıktı. Cübbesi vardı ama daha önce gördüğü cübbelere pek benzemiyordu. Başında takkeden bozma bir şeyler de vardı. Sonradan öğrendi birine papa diyorlardı, bir diğerine patrik. 
O gün özgürlük peşinde koşarken, aslında mahkum olduğunu anladı, ama iş işten çoktan geçmiş idi onun için.
Ya biz, ya biz için neler değişti. Hala özgürlük vaatlerine inanıyor muyuz? Hala Avrupa’dan gelenlerin bize yardım etmek istediğine inanıyor muyuz? 
Uyanın gözümüz önünde yaşanan bir sinema filmi değil, gerçeğin taa kendisi. İster inanın ister inanmayın. 
Bir kez elimizi ölüm saçan aletlerden uzak tutup, düşünelim. Bir gün bizimde sonumuz, kendi toprağımızda şehit olmak değilse, bir Yunan adasında ekmek için sıra beklerken açlıktan ölmek olacaktır.