“İnsanlar sevilmek için yaratıldılar, eşyalar ise kullanılmak için. Dünyadaki kaosun nedeni; eşyaların sevilmeleri, insanların ise kullanılmalarıdır.”
Ne de güzel söylemiş Üstat Cemil Meriç. Yaşadığımız çağın değil, tüm çağların hastalığını teşhis edercesine söylenmiş. İnsan aynı, insan. Fiziksel değişim geçirse de, ruhsal değişimi geçirmede ne yazık ki, hep geri kalmıştır.

***

Aslında herkes gibi O’nun da önünde uzun bir yaşamı olacaktı. Beklentileri vardı, hayata dair. Umutları vardı, geleceğe dair. Hayalleri vardı, bir ömre sığacak kadar. Ama o bir kış günü karanlıkta, karanlık bir ele teslim olmadan gitti….

Aslında daha dün gibiydi, doğduğu gün. Herkesin yüzü gülüyor, gönülleri sevinç yumağı olmuştu. Can, dünyaya yeni bir can kazandırmıştı. Gülmeyi unutan insanlığa umut olması için gelmişti dünyaya. Yürekliydi, gözü pek idi, adına Özgecan dediler. 
Annesi, babası sevdi büyüttü fidanlarını, cana can katsın diye. 
Olmadı. Bu kez de hiç olmadı aslında. 
Bir kış, bir akşam, bir kötülük, karanlık bir gece, siyahtan daha da karanlık bir andı canımızın yandığı an. Canımızı, karanlık bir adam yıktı, karanlık hayalleri içinde. Aydınlık rüyalarımıza, karabasanlar girdi bir anda. Her şey, her yer kapkara oldu bir anda.
Alfabemiz kâfi gelmedi acılarımızı anlatmaya, hiçbir ateş yakamadı yürekleri böyle derinden. Tomurcuk çiçeklerimiz, açmadan soldu. Bir baharda açılmasını beklediğimiz tomurcuklarımız, kanlı eller tarafından koparıldı aramızdan.

***

Ne oluyor bize? Kadınlarımız neden acı çekiyor? Çocuklarımız neden vaktinden önce kopartılan tomurcuklar gibi, ana yüreğinden koparılıyor?
Yaşamayı mı unuttuk? Yoksa yaşatmayı mı? Sevmeyi mi unuttuk yoksa, hem de  en başında?
Yaşatmak için önce sevmemiz lazım değil mi?
Galiba biz önce sevmeyi unuttuk. Sevgisizlik tüm benliğimizi, insanlığımızı sardı. Sevemiyoruz. Sevmiyoruz. Kadınlara olan öfkemiz var, hem de nedensiz? Hâlbuki ki annemizde bir kadın. En çok sevdiğimizi söylediğimiz canlı da kadın! annemiz. 
Seviyor muyuz? Sevmiyor muyuz yoksa?
Düşünün, en son kime seni seviyorum dediniz? Hatırlamıyorsunuz değil mi? O kadar az sevdiklerimiz var ki? Az olanları bile sevdiğimizi sanıyoruz da, ilk fırsatta da onlara zarar vermeye başlıyoruz.
Evet düşündünüz mü iki cümle arasında? Neyi düşüneceğimizi bile unuttuk değil mi? En son ne zaman “Seni seviyorum” dedik yürekten, gönülden, candan gelerek. Çok çok, taze aşkların başında isek, yârinize söylemişinizdir, o da belki yalandı. Yada taze bir insan yavrusuna. Ya başka kime söyledik? Peki tazeliği üzerinden yeni gitmiş bir insan yavrusuna ne zaman seviyorum dedik? Yada size ne zaman söylendi “seni seviyorum”.
Yaşamak için sevmek lazım. Yaşatmak için sevmek lazım.
Sevgi bir ihtiyaç, içtiğimiz su gibi, yediğiniz ekmek gibi.
Sevmediğimiz sürece, yok etme dürtümüz bizi sürekli rahatsız edecektir. 
Sevmek bir bütündür. Sadece insanı sevmek yetmez. Tüm canlıları sevmek asıldır. Hatta tüm yaşamın kaynağı tabiatı sevmekle başlamamız gerekir. 
Sevgisizlik, süte damlayan asittir. Damla sevgisizlik, tüm sevgiyi bozar.
Severken cesur olmak lazım ki, sevdiğini haykırmak için. Korkmamak lazım seni seviyorum demek için. 
Sevmede ısrar etmek lazım. Sevmede belki de sınır tanımamak lazım.
Sevmeyeni bile sevmek lazım.
Her gün birçok sosyal facialar gözümüzün önünde yaşanmaktadır. Çocuklarını gözlerini kırpmadan ölüme yolcu edenler. Bir zamanlar aşkı için canını vermeyi vaat ettiği, yâri, ölüme sebepsiz göndermeler başladı yanı başımızda.
Sevmeyi unuttuk. Ama yok, biz aslında sevmeyi hiç öğrenemedik. Severken zarar veriyoruz. Yada sevginin ne olduğunu bilmiyoruz. Yok etmeyi sevgi sanıyoruz. 
Yüreğimizde kin ve öfkeden yer bulamıyor sevgi. 
Çocuklarımıza sevgi ismini verdik, ama o gün, O’nu sevmeyi bıraktık. Sandık ki, sevgi çağrılınca gelen, git deyince giden bir emir eri.
Gücümüz, sevgisizliğimiz zayıf gördüklerimize. Aslında zayıf gördüklerimizin yürekleri kocaman kocamandı da, kör olmuş gözlerimiz nerden görecek ki.
Ahhhh Kabil ahhhh senin akıttığın kan hala akıyor. Torunların Habil’in ruhunu bile rahat bırakmıyor.
Hadi, bir gün daha doğacak yaşayan canlar için, sevmek için bahane olsun bu güneşin doğuşu, güneş kadar sıcak bir seni seviyorum demek için bahaneye gerek var mı?
Gece, tüm kusurları örter, seni seviyorum kelamı gibi. Akşamın karanlığına dolunay olsun sevgi sözümüz. 
Sevmek ve sevilmek dileğiyle….